İnsan yaşlandıkça eski hevesleri, zamanında yerine getiremediği niyetleri ortaya çıkıyor. Daha doğrusu aklından çıkmaz oluyor. Ne yapıp edip yakışsa da yakışmasa da, uysa da uymasa da hayata geçirmek istiyor. Bazı tanıdıklarım kırkından sonra motosiklet aldılar. Delikanlılar gibi motorize oldular. Bir kısmı saçlarını uzattı, arkadan at kuyruğu yaptı, hatta kulağına küpe takan da var…
İşte şimdi itiraf ediyorum. Benim de buna benzer bir hevesim, içimde kalan bir ukdem varmış. Son zamanlarda bende bir at sevdası artmaya başladı. Anlaşılır gibi değil… Bu yaştan sonra insan Veli Efendi’den yarış atı alır mı? Hadi aldı, süsleyip püsleyip eyerleyip ille de bineceğim deyip at peşinde koşturur mu? Meğer çok eskiden kalma; hafızamda silinmez acı bir hatıranın etkisiyle bu hale gelmişim.
Hereke’de sünnet olduğumda ben de bütün arkadaşlarım gibi ata binmeyi çok istemiştim. Ama kardeşlerimle birlikte Hereke’nin sünnet çağına gelmiş bütün çocukları toplu sünnet şenliğinde bir araya getirildi ve deniz kenarında Sultan II. Abdülhamid’in köşkünün yanında bize sünnet yatakları hazırlandı. Hokkabazlar, sihirbazlar, karagözler getirildi, hatta zamanın önde gelen şarkıcıları da gelip önümüzde sahne aldılar. Toplar, saatler bir sürü oyuncaklar hediye edildi. Fakat bende surat bir karış, İçimde öyle bir acı var ki hala atamamışım. Yok öyle aklınıza geldiği gibi sünnetçinin acısı değil. Bizim sünnetçimiz; eli hafif, usturası keskin, Allah’ı var tam bir işinin ehli idi. İçimde kalan acı hatıra başka bir darbe…
Ben bütün bu sünnet operasyonu içinde en çok ata binmeyi önemsemişim, o anı beklemişim. Çünkü daha önce Hereke sokaklarında, meydanlarında öğretmenim rahmetli Ahmet Hoca, 23 Nisan’da beni eşeğe ters bindirmiş, Nasreddin Hoca kılığıyla dolaştırmış, delikanlılık hayatımı başlamadan bitirmişti! Bu acı ancak delikanlılığa geçiş kıyafetiyle bir kır ata binip aleme kendimi göstermekle geçebilirdi, ama nerede?... Ben at at diye tutturdukça kimse işi ciddiye almıyordu… Ata binmek eskidendi, şimdi sizi özel otomobille gezdireceğiz diyorlardı. Şöyle üstü açık beyaz bir Kadillak olsa anlayacağız da bütün çocukları, Sümerbank’ın Yukarı Hereke köyüne işçi servisi yapan arkası açık kamyonetine doldurdular. Başımıza da Rıdvan Baylık Amca’yı oturttular. Eline uzun bir sopa verdiler, ayağa kalkan, yana sarkan olursa oturduğu yerden kafamıza vuruyor… Muameleye bakar mısınız? Biz hayatımızın o yaşımıza kadar ki en önemli gazasına gidiyoruz, neredeyse bir kazaya uğrayacağız.
Neyse uzatmayayım, sünnette ata binemedik. Daha sonra köy düğünlerinde gelinlerin ata bindirildiğini gördüm. Ona da çok imrendim. Sünnette binemedim hiç olmazsa düğünümde gelini ata bindirip getiririm diye düşünmüştüm. O zaten çok daha imkansız bir ham hayal imiş. Müstakbel eşimi tanıdıktan sonra bırakın ona hayalimi açık etmeyi, aklımdan bile geçiremedim… Son bir ümit oğlum olunca onun sünnetinde bindiririm demiştim ama nasip olmadı…
Şimdi ise elime imkan geçince araba değil ama at sevdasını Allah nasip etti, gerçekleştirdim. Peki durup dururken bunu size niye anlatıyorum? Geçen gün bizim köye bir amca gelmiş: “Torunum sünnet olacak, ata binmeye pek hevesli, sizde güzel bir at varmış. Müsaade ederseniz sünnet kıyafetiyle şöyle bir ata binse, gezinse, resim çektirsek” demiş. Kardeşim Bilal Kahya da “ne demek işte at “ diyerek delikanlıyı bindirmiş. Resimler de çekilmiş, o kadar hoşlarına gitmiş ki davetiyeye oğlanın ata binmiş resmini koymuşlar. Ne kadar sevindim, ne kadar mutlu oldum bir bilseniz! Sanki kendim binmişim kadar başım göğe erdi…
Oğlana da maşallah, bizim Arap kısrağına da maşallah! Hele bir de adettendir diyerek atın yularına bağladıkları işlemeli havluyu da hediye etmemişler mi? Şimdi köylere ilan ettiriyorum: “Her kim ki sünnet olacak çocuğunu ata bindirmek ister, buyursun bize gelsin! İşlemeli havluyu getirmese de olur…