Topkapı Sarayı’nda su medeniyetinin en güzel eserlerinin bulunduğunu bilirsiniz. Çeşmeler, şadırvanlar, selsebiller ve havuzlar taş işçiliğinin, mermer ustalığının en güzel örneklerini sergilerler. Ne yazık ki, yıllarca kuru kuruya kalmışlar, kurumuşlar, suları akamamış…
Benden öncekilere karışmam ama bu durum bana çok dokundu. Kendime iş edindim. Avlu avlu, oda oda, sofa sofa “Akmayan havuz bizim değildir” diyerek pîr ve ecdad aşkına işe giriştim. Aşağı yukarı hepsinde başarıya ulaştım. Biri hariç… Öyle biri ki, en önemlisi… Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan Has Oda’nın giriş kapısındaki şadırvan... Öyle ki mekâna bile “Şadırvanlı Sofa” denmiş. Kutsal Emanetler Has Oda’da saklanmaya başlandığı andan itibaren şadırvandan akan su ile eller yıkanıp içeri öyle girilmiş ve öyle çıkılmış. Toz toprak engellenmiş… Her giren onun yuvarlak dilimli beyaz mermerine, Roma döneminden kalma yeşil pembe granit malzemesine, çörtenlerine ve gümüş fıskiyesine bayılmış.
Has Oda’ya çok yakışan bu şadırvanın suyunu ne yaptıysam, kimlere yalvardıysam akıtamadım. “Olmaz da olmaz” dediler… Ama nihayet onun da benim de talihim döndü. Bugün bir mübarek vakitte Has Oda’nın şadırvanına su getirildi, gül yaprakları serildi, gül suyu serpildi. O cânım şadırvanın şırıl şırıl sesi sofayı doldurdu. O ulu makam suya kavuştu. İçimizi huzur kapladı. Artık gönül rahatlığıyla Saray’ı arkamızda bırakabiliriz… O suyla beraber bizim de bu tarihi Saray’da “bir hoş sadâmız” kalsın…
