Topkapı Sarayı'ndan selefim, adaşım merhum Halûk Şehsuvaroğlu dile getirmişti; Allah selamet versin, Prof. Dr. Semavi Eyice üstadım da yazmıştı. Şimdi ben de tekraren ifade ediyorum: İstanbul’da “Boğaziçi'nde Yaşama Kültürü Müzesi” açılması lazım.
İşin önemi ve aciliyeti var! Çünkü süratle ve acımasızca İstanbul ve Boğaziçi bir ticaret, finans, rant furyasına kendini kaptırıyor. Halbuki bu kadim şehir imparatorlukların ve medeniyetlerin kültür başkentidir.
Şimdi bu gerekçe ve girizgahtan sonra tarihe ve kayda geçsin diye tekliflerimi sıralıyorum:
İlk anda akla gelebilecek olan devlete ve kamuya ait olan binalardır. Elzem olanı ve ehem olanı (en lüzumlu ve önemli) Topkapı Sarayı'nın Sepetçiler Kasrı'dır, behemehâl müzeye kazandırılmalıdır.
Emirgan’daki Şerifler Yalısı keşke biraz daha büyük olaydı.
Çengelköyü’ndeki Bostancıbaşı Abdullah Ağa Yalısı (Adalet Bakanlığı) ve Sadullah Paşa Yalısı keza öyle.
Huber Köşkü’ne Cumhurbaşkanlığı, Müşir Fuat Paşa Yalısı’na Dışişleri Bakanlığı, Mediha Sultan Yalısı’na Sağlık Bakanlığı, Damat Ferit Paşa Yalısı’na İstanbul Üniversitesi yerleşti.
Tarabya’da İpsilantis Yalısı Fransızlar’ın ama tam olarak kullanamıyorlar; müze olarak düşünülebilir.
Bakanlığın Sait Halim Paşa Yalısı turizm amaçlı kullanılıyor; kültür amaçlı değerlendirilebilir. Hele içindeki “Çöldeki Av” isimli tablo gibi kıymetli kültür varlıklarıyla...
Semavi Eyice Hoca, Ahmet Rasim Paşa Yalısı’nı düşünürdü. Mektepken turistik tesise dönüştürülmüş. Tekrar düşünülebilir...
Çok kolay bir iş değil ama en güzelini en sona sakladım: Bana göre, korusuyla birleştirilip Ahmet Fethi Paşa Yalısı müze olur. Hem de Türk müzeciliğinin kurucusu Ahmet Fethi Paşa adına.
Ne güzel olur değil mi?
Ahsen, nûr’un alâ nûr olur!
Hayali bile güzel...