“Şimdi durup dururken bu Arnavutluk yazısı nereden çıktı?” diyeceksiniz. Haklısınız, hemen söyleyeyim: süt kuzu çıktı da ondan. “Yahu, süt kuzu ile Arnavutluk arasındaki bağlantıyı nasıl kurdun be birader?” diye söyleneceklere de “Hele acele etmeyin süt kuzuyu Elbasan tavaya yatırın, tadına bakın sonra yazıyı okuyun.” diye cevap vereceğim.
Bu günler, Üsküdar’da Kanaat’a uğramamızın, Elbasan tavayı ısmarlamamızın, Nezih Uzel Ağabeyi rahmetle anmamızın tam zamanıdır. Bazı yemekler vardır ki her zaman yenmez; ama, vakt-i merhununda, yani tam zamanında, her sene bir kere dahi olsa tadına bakmak hayatın tadına varmaktır.
Arnavutluk coğrafyasının bendeki ilk göz ağrısı Elbasan şehri. Herhalde, tavasından dolayı olsa gerek. Ne büyük heyecanla gitmiştim Elbasan’a. Merak ve şevkten kaynaklanan bir heyecan içindeydim. İtiraf ediyorum, biraz da korkudan.
Makedonya-Arnavutluk sınırındaki tarihi eşkıya boğazlarını aşarak, bir gece yarısı TIR ile girdiğim ülkede saldırıya uğramıştık. O zamanlar henüz, tam emniyet tesis edilememişti. Bırakın tava yemeyi neredeyse sopa yiyecektik!...
O ilk gidişimde Akçahisar’ı (Kruje) ve Berat’ı çok beğenmiştim. Bir de Tiran’daki Alaca (Ethem Bey) Camii’ni.
Daha sonra, yıllar geçtikçe defalarca Arnavutluk’a gittim. Her seferinde çok değişmiş, çok gelişmiş gördüm. O ilk zamanların çekingenliği, yabaniliği, garipliği, sadeliği gidivermişti ülkelerinden. Zamanla daha gelişmiş, mahalli olmaktan çıkıp global yaşantının, vahşi kapitalizmin içine girivermiş bir Arnavutluk buldum.
Gitmediğim çok az yerlerden bir tanesi de ülkenin güneyindeki Ergiri (Gjirokastra) idi. Kalesi, kulesi, minaresi, tekkeleri, türbeleri, çeşmeleri, Bektaşileri ile Ergiri.
Yine bir sabah aniden karar verip yol arkadaşım Bülent Katkak ile önce Yunanistan’da Yanya’ya, sonra oradan da Çamerya’ya geçivermiştik.
Müsteşar olmadan önceki son gezimiz herhalde oydu. Makam, bizi bu başına buyruk kültür ve macera gezilerinden mahrum kılıverdi. Hâlbuki yılın bu zamanlarında Bülent Katkak ile ne yollar kat eder, ne mekânlar keşfeder, sonra artık yaşlandık, yoruluyoruz diye tövbe eder ama tabii ilk fırsatta tövbeyi bozar yine yola düşerdik.